23 Mayıs 2012 Çarşamba

Bilgi ve Bilinç

Bilgi ve bilinç; bakıldığında  benzer şeyler gibi bir çağrışım yaratabilir ama bu iki kelime birbirinin ikamesi değil aksine tamamlayıcısı bir yapıya sahiptir.Bilgi ve bilinç demişken bakalım TDK ne demiş: Bilinç: Algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci,şuur Bilgi İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü,bili, malumat. Peki bu ikisi arasında bağlantı nerede başlıyor  ve nerede ayrılıyor?

İlk olarak bir şeye ulaşmak için ne aradığını ve nasıl arayacağını bilmek gerekir.Yani  neyi, nerede niçin arıyorum sorusuna cevap bulmak şart. Örnek verecek olursak, gerek lisede matematik formülleri gerekse  üniversitede sorunun çıkacağı yerleri okuyup sadece bilgilere odaklanıyoruz  ve  onu alıp, asıl olan genel çerçeveye bakmıyoruz ya da bakamıyoruz..Yani kendi kendimizi önce olmayan bir hapishaneye atıyoruz sonrasında özgürlüğe sonuna kadar açık olan hücre kapısından çıkıp gitmek kavuşmak yerine,o  hücrenin özgürlüğün imkansız olduğu küçücük penceresinin arkasında arıyoruz.

İşte burada bilgi ve bilincin farkı ortaya çıkıyor.Çünkü önümüze sorgulamadan sunulan bilgiler bize ne olursa olsun özgürlüğün o küçük pencerenin arkasında olduğunu öğretmiştir.Oysa mesele, özgürlüğün bilincinde olunması durumunda ; önce çözümü bilgide aramak yerine önce  bilgileri rasyonalitenin süzgecinden geçirip, sonra her birini puzzle parçası gibi birleştirerek özgürlüğe kavuşmanın göründüğü kadar zor olmadığını keşfetmekte yatıyor.

Sonuç  olarak, bilgilere körü körüne bağlanıp salt doğru zannederek saçma sapan herşeyi doğru kabul etmek yerine  bütün mesele bilgiyi kullanmanın farkındalığını keşfetmekte yatıyor.Bilginin  bilince ulaşma yolunda bir araç olduğunu ve yine işin kişinin kendinin farkında olmasında bittiğini dile getiren Montaigne'nin: "Başkalarının bilgisiyle bilgin olsak bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz." sözü  herşeyi açıklar niteliktedir.