13 Mart 2012 Salı

Öyle bir giderim ki; kaybedeceğim hiçbir şey olmaz-SUNAY AKIN



Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet!Yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım,tükenirim.
Buna izin de veririm aslında.Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye  "GİT" de demem, diyemem
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen ,o kadar değer veririm ki,Hergün yaptıklarından utansın diye.
Ama bir gün öyle giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!


SUNAY AKIN

3 Mart 2012 Cumartesi

Kadın;yine kadın,yine kadın(!)...

İzmir için yavaştan valizimi hazırlarken  reklamlarda birden kadınlar gününe özel indirim reklamını gördüm ve "8  Mart Dünya Kadınlar Günü" haftasında olduğumuzu farkettim.Önümüzdeki hafta İzmir gibi güzel bir şehre kavuşmanın sevinciyle pek bilgisayar başında olamayacağım için öncesinden "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" hakkında birşeyler karalamak istedim.

Bir önceki "Eşitlik arayışı mı? Egemenlik kurma çabası mı?" adlı yazımda bazı feministliği başka yerlerinden anlayanlara sitemim olmuş ve bu yolda erkeklerin desteğini almanın bu eşitliği yakalama çabasında önemli bir role sahip olduğunu belirtmiştim.Bakalım 8 Mart neyin nesiymiş,kim bulmuş ve pek tabiki ülkemizdeki algılanış ve uygulanış biçimine değinelim.


Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında ilan edilen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün geçmişi eskilere dayanıyor.Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı  8 Mart 1857 yılında ABD'nin NewYork kentinde başladı.Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40 bin işçi insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev,polisin saldırısıyla çıkan yangında 129 işçi can verdi. 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan 2.Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında,Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin bu yangında yaşamında yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi ve kabul edildi.Bunun gibi tarihten birçok anektod sıralayabiliriz.

Kadının toplumdaki yeri yıllarca tartışıla gelmiştir.Her millet kadınına ayrı değerler yüklemiştir.Atatürk:"Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkan ve bilimsel olarak ihtimal yoktur." demiş demesine ama biz ne kadar bunu hayatımızın içine sindirerek  uyguluyoruz orası muallakta henüz.Çünkü en basiti biz hep kadına seçme seçilme hakkını birçok batılı ülkelerden önce verdiğimizi söyler bununla övünürüz.Peki bakalım istatistikler ne diyor: Dünya kadın kotası,kadının siyasette temsil konusunda Afrika ülkesi olan Ruanda'da kadın parlamenter oranı yüzde 56,3,İsveç'te yüzde 45, Güney Afrika'da yüzde 44,5,Küba'da yüzde 43,2, Avrupa parlamentları ortalaması ise yüzde 35,2.Türkiye ise, yüzde 9'luk oranla Avrupa'nın ve birçok ülkenin gerisinde yer alıyor.Bunu destekler nitelikte olan bir veri ise; Kadınların milletvekili seçimlerine katıldığı 1935'ten bu yana, TBMM'ye 8 bin 794 erkeğe karşılık sadece 236 kadın milletvekili girebildi. Türkiye 72 yıl önce parlamentoda kadın temsilinde dünya ikincisiyken, bugün dünya ve AB sıralamasında sonuncu ülkeler arasında yer alıyor.Sonuç olarak anlayacağımız şu ki kadın-erkek eşitliğinde sınıfta kalıyoruz
Bugün milletvekillerinden tutun pek çok kamu kurumu,yerel yönetimler,ilgili STK'lar,medya ve özel sektörün  organları tarafından kutlalanacak olan bu günde hala 1 milyon 404 bin 307 kadın okuma yazma bilmiyor ya  dedesi  yaşındaki insanla evlendiriliyor,ya töreye kurban gidiyor ya da taciz veya tecavüze uğruyor diye örneklerin ucunu alamazken biz hala böyle bir günü kutlayabiliyoruz.Ne yaman çelişki be arkadaş!




Çelişki demişken yazıma başlarken  reklamlarda kadınlar gününe özel indirimi gördüğümden bahsetmiştim.Bu konu ise başlı başına trajikomik..
Ne kadar masum hem %20 indirim hem  kadınlar gününüzü kutluyor.Tüketici toplumun gözünü seveyim.Yeter ki özel gün olmasın; sevgililer günü,anneler günü,yılbaşı,kadınlar günü.. Demek istediğim şu ki ülkemizdeki kadınlar günü anlayışı bazılarının cebini doldurmaktan öte gitmekle kalmayıp;tecavüze,cinayete uğrayan,okuma yazma bilmeyen kadınların yarasına derman olup dile getirmekle uzaktan yakından alakası olmadığını 9 mart sabahı hep beraber göreceğiz.9 Mart sabahı ne mi olacak? Kadınlar(parası olanlar) 2-3 aylık kozmetik,aksesuar ihtiyaclarını giderip önümüzdeki 8 Mart'ı beklemeye devam edecek.Kadın hakları 8 Mart'ta sür manşet olacak belki bütün gazetelerde ama ertesi gün yine 3.sayfa haberinde  tecavüze uğrayan,öldürülen kadın haberine devam edilecek.

Sözün özü;"kadın haklarını kadın hakkı olarak değil "insan hakkı" olarak görmedikçe biz ne kadar pozitif ayrımcılığı savunalım,ne kadar kadınlar eziliyor diyelim bir sonuca ulaşmayacaktır.Zaten kadınıyla erkeğiyle insan haklarına saygı gösterecek olursak başta pozitif ayrımcılık olmak üzere eşitsizliği giderici ayrıma gerek kalmayacaktır." diyerek bütün kadınların 'Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım." dedikten sonra özlediğim İzmir için son hazırlıkları yapmaya giderim.:))

1 Mart 2012 Perşembe

Nargile keyfi ve İstanbul

Tophane,Çorlulu Ali Paşa Medresesi,Ortaköy Kahvesi,Ağa Kapısı,Çamlıca Tepesi,Korcan/üsküdar...
İlk bakıldığında farklı semtlerde hatta farklı yakadaki bu mekanların ortak özelliği nedir diye  düşündüğünüzde sizin aklınıza çeşitli cevaplar gelebilir ama benim aklıma gelen ve geldikçe gitmeme neden olan tek şey;Araplar'ca "Şisa",İranlılar'ca "Kalyan" Farsça'da "Nargil" derken bizimkilerde bu muhtereme "Nargile" adı vermişler.

Osmanlılarda ise 16'ncı yüzyıldan beri nargileyi içine çekiyor
Osmanlılar demişken nargilenin nerden geldiğine nasıl bulunduğuna değinecek olursak;Hindistancevizi'nin dışındaki tütün benzeri tabakayı yakan  ve cevizin içine soktuğu kamışla keyif yapan Hintlilerden günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.Nargilenin tarihini anlatmışken ama nargilenin "Rüle,Ser,Marpuç,Sipsi,Şişe den oluştuğunu da söylemek gerekir..Nargilenin tütün koyulan kısmına Rüle; uzun gövdesine Ser;dumanı filtre eden ve suyun içinde bulunduğu bölme Şişe;dumanı şişeden alıp ağza ulaştıran hortuma Marpuç denir.

"-Bu meret zamansızların işi.." tabiri nargile için söylenmiş.Nedeni ise nargilenin sigara gibi hemen içilip bitecek bir iş olmadığı için;önce açayım derken sonra tadına varayım demeniz 1-2 saatinizi alır ve yanında sohbeti de cabası.Keyif dedik sohbet dedik ama keyfi de sohbeti de tatlandıran birşey de mekanlardır.Hele ki İstanbul gibi eşi benzeri olmayan bir şehirde yaşıyorsanız değmeyin keyfinize.Şimdi biraz da gitmekten haz aldığım ve gelen misafirlerimi de  götürdüğüm mekanlardan bahsetmek istiyorum

Çamlıca Tepesi
Çamlıca Tepesi:Sanırım Yahya Kemal'in "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul" şiirini hakeden yerlerden birisi de Çamlıca tepesidir.Gerek Asya yakasından Avrupa yakasının güzelliğine şahit olmanıza gerekse de şehrin gürültüsünden uzak nargilenizi içerek  kafanızı dinleyebileceğiniz mekanlara sahiptir.Bana soracak olursanız "Desde Cafe" seçimi gayet isabetli olur.Bugün yazımda göstereceğim mekanları puanlama  yapacak olursam 5 üzerinden  5 verebilirim.


Ağa Kapısı
Ağa Kapısı:Nargilenizi içerken solunda Haliç ve Galata kulesi,karşısında Eminonü  ve Boğaz köprüsü,sağında ise kadıkoy,üsküdar ve tarihi yarım adayı görmesi nargile keyfini eşsiz hale getiriyor.Çamlıca tepesinden sonra 2. yerim olduğu için buraya 5 üzerinden her ne kadar haksızlık ettiğimi düşünsem de 4.5 verebileceğim bir mekandır.Gitmek isteyenler için adres:Nazır İzzet Efendi Sokak No:11 Fetva Yokuşu Süleymaniye Eminönü



Ortaköy Kahvesi
 Ortaköy Kahvesi:Hem İstanbul'un içinde olayım hem keyfimden ödün vermeyim diyorsanız nargilenizi; önünde Esma Sultan yalısı ve  Boğaz manzarası karşısında keyifle içebilirsiniz.Favori ilk 3 mekanımdan 3. sıra 5 üzerinden 4 puanla Ortaköy Kahvesi'dir.

Çorlulu Ali Paşa Medresesi
Çorlulu Ali Paşa Medresesi:Diğer dört mekanın aksine manzarasından çok tarihi havası ile Osmanlı havasını hissedebileceğiniz ve aynı zamanda etraftaki nargilelerin kokusuyla daha  mekana girmeden kokusuyla sizi mestediyor.Mekan olarak "Erenler Nargile"nin nargilesini tavsiye ederim. Puanlamayı tarihi olarak yapsaydım ilk sırayı bu mekan alırdı.


TOPHANE
Tophane:Eskisi gibi popülaritesi kalmadı ve sanırım son yıllarda sadece adından  dolayı  daha çok rağbet ediliyor.Eğer ki yolunuz düştüyse tavsiye edeceğim yer "Osmanlı Nargile"dir.5 üzerinden 3,5 ile hakkını yemek istemiyorum.
Korcan /Üsküdar
Korcan:Bu yazımı bitirip paylaştıktan sonra Özgür kardeşimin "sen nasıl korcan'ı oraya koymazsın."uyarısından sonra hatamı farkettim ve benim için ayrı anlamı olan ve  nargilecilerin kralı olan Ferdi abi'nin samimi sohbetleriyle Kız kulesine karşı  Üsküdar'ın en iyi nargile yapan yerine uğramanızı şiddetle tavsiye ederim.Puanlama olarak oradaki dostlarımla ettiğim muhabbetlerin ve ferdi abinin hatrına 5 üzerinden 10 veriyorum.(5 üzerinden 10 nasıl oluyor demeyin,gidin ve görün;)))

Sonuç olarak bugün hayatımda önemli yeri olan ve dostlarımla sohbet ederken keyfımin katlanmasına neden olan nargileye ve gittiğim mekanlara değindim.Ama asıl olan şu ki:"Mekan bir yere kadar önemlidir.Önemli olan etrafında derdini ve mutluluğunu paylaşıp iki lafın belini kırabileceğiniz güzel insanların olduğu her mekan güzeldir." 
Gülümseten bir anekdot:Bu arada nargile ile ilgili olarak  yaklaşık 5-6 aydır içtiğim sipsileri şu an yarısı dolu olan bir şişenin içine attığım ve başlama amacı çok farklı olan ama sonrasında farklı bir hal alan sipsi koleksiyonu yapıyorum.Amaç derken yanlış anlaşılmasın pul koleksiyonu mantığında başlayan bir şey değil:)Ayrıca ne kadar zehirlendiğinizi görmeniz açısından da faydalı bir koleksiyon bu.:)